Biz bu, her yaz farklı yerleri keşfetme işini alışkanlık haline getirdik galiba. Evlendiğimizden beri
gittiğimiz bir yere ikinci kez daha gitmedik. Böylesi daha heyecan verici zaten. Bazıları diyor ya biz hep
aynı yere, aynı otele gidiyoruz diye. İşte o hiç bize göre değil.
Biz gideceğimiz yeri haritadan bulur, gezilecek mekanlarını, ziyaret edilecek camiilerini, yenilecek yemeklerini internetten araştırırız ve düşeriz yollara..
Geçen yaz karadenizi görmediğimiz için karadeniz turuna çıkmıştık... Onunla ilgili yazım işte burada..
Bu sene de Çanakkale- Şehitlik, Balıkesir sahillerini gezelim dedik.
Çanakkale ye gitmişken Bozcaada ya gitmemek olmazdı herhalde.
Bozcaada' ya merakım TRT de izlediğim Geziyorum adlı programla başlamıştı.
İstanbul'dan çıktık yola ve doğru Çanakkale'ye gittik. Orayı da gezdik gezmesine ama onunla ilgili yazıyı
daha sonraya sakladım. Bozcaada' yı daha çok sevdim çünkü ben. Sizlerle paylaşmak için sabırsızlandım ve
Çanakkale yazısını bekleyemedim doğrusu :)
Çanakkale'nin Geyikli ilçesinden arabalı feribot kalkıyor Ada' ya geçmek için.
Yaklaşık bir buçuk saat sürüyor bu yolculuk. Ada'ya yaklaştığımızda Bozcaada kalesi karşılıyor bizi..
O kadar heybetli ve ihtişamlı ki bu kale.
E e e haliyle ada kalesi. Boğazın çıkısında ve anakaraya yakınlığı nedeniyle her daim istilaya açıkmış Bozcaada. Ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı bilinmiyor ama Fatih Sultan Mehmet ve II. Mahmut döneminde büyük bir onarımdan geçerek bu halini almış Bozcaada kalesi.
Bozcaada' ya gittiğinizde de uğramanız gereken yerlerden en önemlisi bu kale.
Kaleyi ziyaret ettikten sonra da kalenin önündeki sahilden yürüyüp oradaki kafelerde bir közde kahve içmeden geçmeyin tabii..
Görülmesi gereken bir diğer yer ise Ayazma Manastırı.
Ayazma'daki Rum Ortodoks cemaatine ait olan bu manastır sadece özel günlerde ibadete açıyor kapılarını.
Bahçesindeki çift oluklu tarihi bir çeşme ve yaşlı çınar ağaçlarının gölgesinde soluklanmak ve piknik yapmak da yapılabilecekler arasında.
Ayrıca bu çeşmeden bir kez su içenin artık adalı olacağına dair bir efsane de dolaşıyor :))
Ayazma Manastırı'na uğradıktan sonra denize doğru yol boyunca devam ederseniz sahilde
karşınıza Ayazma Plajı çıkıyor. Burası Ada' nın en önemli plajı. Otellerden , pansiyonlardan insanlar
denize girmek için buraya geliyor.
Bizim kaldığımız bağ evinin kendine ait küçük bir plajı olduğu için biz denize oradan girdik.
Merak edenler için söyleyeyim su burada çivi gibi soğuk.
Sudan çıkınca da bol rüzgarlı ve güneşin ısıtmadığı bir hava sizi bekliyor olacak.
Ayazma Plajı' ndan dönerken ise Göztepe' ye mutlaka çıkılmalı.
Dar bir araba yolu bulunan ve yürüyerek gitmek isterseniz yarım saat süren bir yolun sonunda Göztepe' ye ulaşmak mümkün.
Göztepe' nin manzarası gerçekten görülmeye değer.
Bozcaada'ya yukarıdan bakmak dışında, rüzgar güllerini, Gökçeada'yı, hemen onun arkasındaki Semadirek Adası'nı, , Çanakkale Boğazı' nı, Midilli Ada'sını rahatlıkla görebilirsiniz.
Yalnız burası adanın en yüksek yeri olduğu için üzerinize fazladan bir şeyler almayı da unutmayın.
Sırada Türk ve Rum mahallelerini gezmek var.
Buralar fotoğraf çekmek için bir velinimetti benim için .
Bu ayrı iki mahallenin tam ortasından da Ada'nın en işlek caddesi geçiyor.
Yorulduysanız ve acıktıysanız çarşıdaki ünlü Şakir Usta' nın zeytin yağlı yemeklerinden mutlaka yerin derim.
Hepsi tazecik toplanmış sebzelerden yapıldığı ve nefis göründüğü için ben hepsinin biraz biraz tadına baktım. Ama size, Ada'ya has kabak çiçeği dolmasını özellikle yemenizi tavsiye edebilirim.
Bozcaada ' daki en ilginç şey ise , burada poşet kullanmanın yasak olmasıydı.
Hiç bir esnafta poşet bulunmuyor ve her şeyi kağıt keselere koyuyorlar.
İlginç ama çok hoş bir uygulama bence.. İşte bunu sevdim :)
Bu teyzelerse ikindi çaylarını içiyorlardı biz oradan geçerken.
Geleni geçeni çaya davet edip, ikramda bulunuyorlardı.
Ne kadar sıcak, ne kadar misafirperver bir halka sahip milletiz biz diye de
içimden geçirmeden edemedim doğrusu.
Bir de Bozcaada reçelleriyle ün salmış.
Aklınıza gelebilecek her şeyin reçeli yapılıyor burada.
Domates, karpuz, karpuz kabuğu, üzüm, kızılcık, incir, kayısı, kuşburnu ve daha aklıma gelmeyen bir sürü
şeyden reçel yapmışlar.
Kahvaltı da hepsinin tadına bakma fırsatım oldu ve ben en çok domates ve karpuz kabuğu reçelini sevdim.
E e Bozcaada'ya gidilir de reçel almadan olur mu?
Gelelim Bozcaada' da konaklamaya.
Ben ne olur olmaz diye bir otel den rezervasyon yaptırmıştım gitmeden önce ama oradaki bağ evlerini gördükten sonra,
hemen rezervasyonu iptal ettirdim.
Ada'da kalacak yer sıkıntısı olmuyor, her yer boş.
Görerek ve beğenerek seçmek daha iyi oluyor.
Bizim kaldığımız bağ evinin bahçesinde bağlar, önünde deniz ve kendine ait küçük bir kumsal,
eski tarzda yapılmış odalar, taze taze toplanmış sebzeler ve bol çeşitli reçellerle doğal bir kahvaltı ile sakin, huzurlu tam kafa dinlenecek bir yerdi. Ayrıca akşam veranda da mangal yakmak
isterseniz mangalınızı bile veriyorlar.
Size tavsiyem otel her yer de otel. Ada atmosferini yakalamak ve rahat, huzurlu bir tatil geçirmek için
Bozcaada'ya arabayla gidin ve çarşıya uzak, sahile yakın bir bağ evinde kalın.
Bozcaada ile anlatacaklarım benim bunlar. Bu yaz hala tatil yapmadıysanız ve nereye gideceğinize
karar veremediyseniz Bozcaada görülmeye değer bir yer.
Çok uzun bir süre de ayırmanıza gerek yok bence..
2-3 günlük tatil bile burada dinlenmenize yetecektir..
Fiyatlar da sanıldığı kadar pahalı değil, gayet makul.
Biz Bozcaada' dan erken ayrılıp dönüşte Balıkesir- Erdek' e de uğrayıp iki gün de
orada kaldık.
Erdek ve Çanakkale yazılarım inşallah çok yakında..
Şimdilik hoşçakalın
Sevim Turan Çolak